10 Ocak 2014 Cuma

İstanbul Barosu önünde toplanan 400’e yakın avukat, tutuklu meslektaşlarına destek amacıyla Taksim meydanına yürümek isterken Galatasaray Lisesi önünde polis barikatıyla karşılaştı. 

Bugün akşam saat 19.00’da İstiklal Caddesinde İstanbul Barosu önünde toplanan avukatlar,  tutuklu meslektaşları için “Savunma yargılanamaz” yazılı pankartla Taksim Meydan’ına doğru yürüyüşe başladı. “Savunma susmadı, susmayacak”, “Her yer rüşvet, her yer yolsuzluk” sloganları atarak taksim meydanına yürümek isteyen ve aralarında Roma, Brüksel, Paris, Almanya, Amsterdam baro yöneticileri, CHP İstanbul Milletvekili Avukat Mahmut Tanal ve İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ın da olduğu kortej, Galatasaray Lisesi önünde TOMA’lar ve çevik kuvvet ekibiyle kurulmuş polis barikatıyla karşılaştı.  Burada emniyet yetkilileriyle görüşen Kocasakal, meydana kadar yürüyeceklerini ve meydanda basın açıklaması yaptıktan sonra dağılacaklarını belirterek emniyet amirinden yolun açılmasını istedi. Emniyet amiri aldıkları emir üzerine yolun açılmasının kesinlikle mümkün olmadığını ve geçişlerine izin verilmeyeceğini söyledi. Bunun üzerine emri kimden aldıklarını soran Kocasakal, emniyet yetkililerine “Biz de sizin tarafınızdayız, adalet için, hukuk için buradayız. Bu kadar avukata saldıracaksanız buyurun saldırın, su sıkın, gaz atın ama anayasaya göre herkesin silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı var” diyerek barikatın kalkması için amiri ikna etmeye çalıştı. Emrin valilikten alındığını öğrenen Kocasakal, Vali Avni Mutlu’yu aradı, ancak telefonuna yanıt bulamadı ve barikat kalkmayınca basın açıklamasını korteje katılan bir aracın üzerine çıkarak Galatasaray Lisesi önünde yaptı. 

“Bu bir suçtur!”

Kocasakal aracın üzerinde yaptığı basın açıklamasında “Hepinizin bildiği gibi, Anayasa 2911 Gösteri ve Yürüyüş Kanunu’na göre herkesin önceden izin almaksızın, silahsız, saldırısız gçsteri yapma hakkı vardır. Taksim halka kapatılamaz. Hukuken bunun hesabını soracağız” dedi. Kocasakal Çağdaş Hukukçular Derneği’ne (ÇHD) bağlı avukatların suçsuz yere tutuklandığını ve yarın başlayarak iki gün sürecek mahkeme süresince de adliye önünde eylemlerine devam edeceklerini belirtti. Kocasakal, uygulanan barikatın utanç verici olduğunu ve kolluk kuvvetlerinin kanunsuz bir emri yerine getirdiğini vurgulayarak “Burada yurt dışından gelen birçok hukukçu meslektaşımız var. Onlara bu durumu açıklamak zorundalar. Çünkü yurt dışında polisler toplantı ve gösteri yürüyüşü yapanları engellemek yerine bu yürüyüş sırasında onları korumakla yükümlüler” dedi. 

“Vali aradı ama yine de izin yok”


Kocasakal’ın basın toplantısı sonrasında Vali Mutlu, Kocasakal’ı cep telefonundan arayarak görüşmek istedi. Telefonu yanıtlayan Kocasakal valiye; “Bu yürüyüş çok önemliydi. Biliyorsunuz ki biz İstanbul Barosu olarak yaklaşık 30 yıldır hukuk kurumuyuz. Anayasal ve yasal gösteri hakkımızı kullanmak istedik ama kanunsuz bir şekilde barikatlarla durdurulduk. Bunun sizin emriniz olduğu söylendi ama bir şeyi bilmenizi isterim. Hadi biz neyse dünyaya rezil olduk. Yabancı konuklarımız vardı Madrid, Barcelona, Amsterdam, Roma gibi birçok yerden ve daha da sayabilirim.Umarım bundan sonra böyle bir şey yaşanmaz. Biz bu durumda çok zedenelendik. Bu ayıp üzerimizde hep kalacak. Ama halen biz buradayız, eğer barikatın açılması için gerekli talimatı verirseniz emniyet amiri de burada” dedi. Ancak vali emniyet amirine herhangi bir talimat vermedi ve grup bir süre sonra olaysız bir şekilde dağıldı. 
Suriyeli mülteciler park yapıyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi iktisadi kuruluşu bünyesinde olan İstanbul Ağaç ve Peyzaj A.Ş, park yapma, düzenleme projesinde çalışma izni ve sigortası olmayan Suriyeli mültecileri çalıştırıyor.

İstanbul’un  Eyüp İlçesi’ne bağlı Silahtar mevkisinde yer alan Nilüfer Parkı’nın yapımında Suriyeli mülteciler çalıştırılıyor. Haliç sahilinde yer alan, Miniatürk ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Santral Kampusü’ne komşu olan  parkın yapımı için anlaşılan taşeron firma ERB Yapı, mültecilerin çalışması konusunda sıkıntılı bir durum olmadığını düşünüyor. Parkın Şantiye Şefi Yusuf Olgun’a göre piyasada çok fazla Suriyeli iş arıyor. İşçiye ihtiyaçları olduğunda Suriyeli veya Türk, ayırt etmeksizin kişileri işe aldıklarını söyleyen Olgun, “Paraya ihtiyaçları oldukları için günübirlik çalışmak isteyen çok sayıda kişi bize iş soruyor ve eğer o gün yapılacak ayak işleri varsa biz de çalıştırıyoruz” diyen Olgun, ayrıca, eğer herhangi bir alanda ustalığı olan Suriyeli varsa ve ustaya da ihtiyaç varsa, düzenli olarak da çalıştırabileceklerini belirtti. 

Bizim de işimize yarıyor!

Olgun, neden mültecilerin çalışma izni ve sigortaları olmadığı halde onları çalıştırdıklarını şu sözlerle ifade etti:

 “Bizim de işimize yarıyor açıkçası. Yapılacak ufak tefek iş olduğunda çalıştırıyoruz, iyi de çalışıyorlar ve işleri bittiğinde gidiyorlar. Sigorta yapmayı biz de istiyoruz ama TC vatandaşı olmadıkları için sigorta yapamıyoruz. Aslında sigorta çok da gerekli değil, zaten park işi olduğu için burada riskli bir durum yok.  

Başbakan tolerans gösteriyor, biz de gösteriyoruz

ERB Yapı Saha Mühendisi Gökçay Candaş’a göre Suriye’deki savaş ortamı sebebiyle Türkiye’ye sığınan mültecileri Başbakan görmezden geliyor. Candaş bu konuda, “Başbakan, ülkemize sığınan Suriyeli mültecilere tolerans gösteriyor ve onların çalışma izni olmadığı halde çalışmalarına göz yumuyor. Durum böyle olunca biz de tolerans gösteriyoruz ve onları çalıştırıyoruz” dedi.

Ne yapalım? Bırakalım da hırsızlık mı yapsınlar?

Piyasada çok sayıda iş arayan Suriyeli mültecilerin olduğunu söyleyen Olgun, mültecileri çalıştırma konusunda, “Adamlar savaştan kaçmış gelmiş buraya. Karısı çoluğu çocuğu hepsi aç. Çalışmak para kazanmak zorundalar. İş vermesek suç işlerler. Ne yapalım? Bırakalım da hırsızlık mı yapsınlar?” dedi.

Yasal düzenleme yapılması gerekiyor

Türkiye’de şu anda 700 binden fazla Suriyeli mültecinin olduğunu belirten Helsinki Yurttaşlar Derneği Mültecilik Koordinatörü Oktay Durukan bu sayının artacağını ve Suriye’nin durumundan dolayı bu mülteciler bir süre daha Türkiye’de yaşayacağını öngördüğünü belirtti. Şu anda Türkiye’deki mültecilerin kesinlikle yasal olarak çalışamayacağını belirten Durukan sözlerini şu şekilde tamamladı:

“Mültecilerin yanlarında getirdikleri sınırlı sayıda kaynakları tükeniyor ve bitmek üzere. Bu insanlar savaştan kaçtı geldi ve geçinmekte zorlanıyorlar. Çalışıp kazanmaları ve ailelerine bakmaları gerekiyor.  Ancak çalışma izinleri olmadıkları için yasal olarak çalışamıyorlar ve kaçak olarak çalışmak için iş arıyorlar. Kimisi iş bulurken kimisi bulamıyor. Bulanlar da parasını ya alabiliyor, ya alamıyor. Ancak yasal çalışamadıkları için parasını alamayan da sesini çıkartamıyor. Bu insanların bir şekilde temel ihtiyaçlarının karşılanması önemli. Bu kişilerin yasal olarak çalışabileceği düzenlemelerin yapılması gerekiyor. 

Mültecilerin temel hakları için elimizden gelen yardımı yapıyoruz

Mültecilerin çalışma izni ve sigortası olmadan herhangi bir işte çalışmlarının doğru olmadığını söyleyen BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Ankara Yetkilisi Selin Ünal, “Mültecilerin temel hakları için gerekli yardımı yapıyoruz ve devletle birlikte çadırda kalan veya çadırsız kalan tüm Suriyeli mültecilerin sorunlarını halletmek için birtakım çalışmalarda bulunuyoruz” dedi. Türkiye’de bulunan Suriyeli mültecilerinin nüfusunun fazlalığına dikkat çekerek “ Ancak devletin bu konuda yasal düzenlemelere gitmesi ve mültecilere yasal çalışma izni verilmesi gerekiyor. Sayıları çok fazla olan mültecilere sadece bizim yardımımız yetmeyecektir” dedi . 

Sani Şener: “Havaş konusunda Büyükşehir Belediyesinden kazık yedik.” 

TAV Havalimanları Holding kurucusu ve CEO’su M. Sani Şener 27 Kasım 2013’te İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde verdiği “İnşaat Sektöründe Bir Marka Yaratmak” isimli seminerde sorularımızı yanıtladı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık bölümünün davetiyle, TAV Havalimanları Holding’in kurucusu ve icra kurulu başkanı Sani Şener 27 Kasım 2013 Çarşamba günü İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde “İnşaat Sektöründe Bir Marka Yaratmak” isimli seminer verdi. Seminerde kendisine sorulan, Havaş isimli havaalanı yolcu servisi yerine artık Havataş isminde farklı bir firmanın bulunmasının sebebini İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin attığı bir kazık olarak nitelendirdi ve Şener soruyu şu şekilde cevapladı: “ Havaş otobüs işletmelerinin şu an hizmet gösterememesi ne yazık ki İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bize atmış olduğu bir kazıktır diyebilirim. Yenişafak gazetesinin sahipleri Albayraklar İETT’den böyle bir ihale almışlar ve sonra geldiler. Biz de tamam peki aldınız, çalışırız birlikte dedik. Yok siz çalışmayacaksınız dediler. Sonra belediye bizim lisansımızı iptal etti. Aslında bizim belediyeden lisans almamıza bile gerek yoktu. Çünkü bizim Ulaştırma Bakanlığı’ndan, özelleştirmeden alınmış imzalı bir belgemiz var.” Konunun Danıştay’da olduğunu belirten Şener davayı kazandıkları takdirde yolcu taşımaya devam edeceklerini söyledi.

 Müşteriyi kandırıyorlar

 Havaş ve Havataş isim benzerliğinden dolayı bu ismi kullanmamaları gerektiğini belirten Şener, marka tesciline ismi değiştirmeleri talebinde başvurmalarına rağmen ismi değiştiremediklerini belirtti.

Böyle bir para yok!

 Türkiye’nin önemli inşaat firması olan TAV dünya inşaat sektöründe de dünyanın dördüncü büyük havaalanı inşaat şirketi olarak büyüyor. Sadece Türkiye’de havalimanı işletmesi yapmakla kalmayıp üç kıtada 10 tane havalimanı işletmesini üstlenebilen firma İstanbul’da yapılacak olan üçüncü havalimanı ihalesinin neden alınamadığı sorusunu da beraberinde getirdi. Sadi Şener ihalenin neden alınamadığı sorusunu şu şekilde yanıtladı: “Biz üçüncü havalimanı projesini pahalı olduğu için almadık. Yani böyle bir rakam yok. Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkede 10 Milyar euro yatıracaksın, sonra yılda 1 milyar euro ödeyebileceğin bir iş yok. Ama alana hayırlı uğurlu olsun. Gerçekten zor bir iş.”

Bütün fonlar beni arayıp teşekkür etti.

Şener çalışanları ve fonları tarafından da kararına destek geldiği şu sözlerle belirtti: “Sadece ben işin pahalı olduğunu düşünmemişim aslında İşçi fonları, inşaat fonları gibi çeşitli şirket fonlarımız var ve ihaleden sonra bunların bütün hepsi bana teşekkür telefonu açtı. Bir CEO olarak bizim paramızı bizim 1 dolarımızı bile korudunuz, size çok teşekkür ederiz diye. Yani demek ki ben doğru bir şey yapmışım. Çünkü gerçekten çok pahalı bir iş.”

10 Milyar doları çöpe atmak israf!

Üçüncü havalimanının yapımından sonra Atatürk Havalimanının yıkılıp yıkılmayacağı hakkındaki sorumuzu Şener şöyle yanıtladı: “Eğer 2021’e kadar üçüncü havalimanı biterse Atatürk Havalimanı yıkılacak. Çünkü bizim orada 2021’e kadar zamanımız var. Ama ben olsam Atatürk Havalimanını yıktırmazdım. Çünkü 10 milyar dolarlık bir proje orası. Büyük bir israf gibi geliyor bu bana.”
Bugün İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) bir grup öğrenci ve asistan, “Emek, Bilim, Özgürlük”, “Rektör İstifa” sloganlarıyla, rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca’nın “anti-demokratik” baskıcı ve hükümet yandaşı bir yönetim sergilediğini vurgulayan bir eylem yaptı. Okulun Maslak yerleşkesinde gerçekleşen eylemde 200’e yakın öğrenci toplandı. kampüsün yemekhanesi önünde toplanan öğrenci ve asistanlar, çeşitli sloganlarla 500 metre mesafedeki rektörlük binasına yürüdüler. Öğrenci ve asistanlar bina önünde demokrasi kürsüsü kurarak sorunlarını dile getirdi. Çok sayıda soruna değinen öğrenciler sorunların birikerek artık patlama durumuna geldiğini belirtti. Rektörün demokratik bir şekilde seçilerek gelmediğini, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından atandığını belirten öğrenciler, bu sebep dolayısıyla okulda hükümet yandaşı ve baskıcı bir yönetimin hakim olduğunu söyledi. Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca’nın rektörlük görevine atanmasıyla birlikte üniversite kamuoyunun görüşü ve İTÜ geleneği dikkate alınmadan hayata geçirilen uygulamaların, büyük sorunlara ve genel hoşnutsuzluğa dönüştüğünü iddia eden öğrenciler, sorunlarını rektörlük binası önünde kurdukları demokrasi kürsüsünde dile getirdi. Konuşmalarında sorunların giderek çoğaldığını vurgulayan öğrenciler rektör Karaca’yı istifaya çağırdı. 100’e yakın araştırma görevlisi işten çıkarıldı. Eylül ayından beri araştırma görevlileri üzerinde yönetimin baskısının arttığını belirten araştırma görevlileri, rektörlüğün hukuka aykırı davrandığını söyledi. Azami süreyi aşmaları gerekçesiyle 100’e yakın asistan işten çıkarıldı. Süreden sayılmayan izinler, özel sebepler ve yurt dışı görevi çalışma süresi hesabına dahil edildi. Bu uygulamaların yanlış ve hukuksuz olduğunu belirtenlerin talepleri görmezden gelindi.Bu sorunların 15-16 aydır olduğunu ve diğer sorunlarla birikerek bugün artık patlama noktasına gelindiğini belirten İTÜ Elektrik-elektronik fakültesi asistanlarından birisi sorunlarını Habervesaire’ye şöyle açıkladı “Sorun sadece asistanların mücadelesi sorununu aştı, artık bir burada bir anti-demokratik yönetim olmaya başladı. Kendisi gibi düşünmeyenlerin görüşüne dahi tahammül edemeyen bir rektörle karşı karşıyayız. Bu yüzden bugün buradayız ve rektörün istifasını istiyoruz” dedi. GDO’lu pirinç skandalı Amerika’dan ithal edilen pirinçler İTÜ’de yapılan analiz sonrasında GDO’lu çıkmıştı. Bunun üzerine tepkiler ve hükümet tarafından da baskılar artınca İTÜ rektörlüğü duruma müdahale etti. Rektörlük yaptığı açıklamada, “Konunun kamuoyundaki hassasiyeti nedeni ile yapılan inceleme sonrasında verilen raporlarda uygulanan deneysel yöntemlerin, deneysel kurgu hataları olduğunu saptanmıştır. Bu hususlara istinaden sorumlu kişiler hakkında soruşturma başlatılmış ve soruşturma sonuçlanana kadar görevinden açığa alınmıştır” dedi. Bu analiz ve soruşurtmadan sonra raporu hazırlayan 4 kişinin işine son verilmişti. Bu konuyu da gündeme getiren öğrencilerden, kimya mühendisliği 3. sınıf öğrencisi Elif Oflaz demokrasi kürsüsünde şu açıklamada bulundu: “Akademisyenlerin bilimsel bir çalışmaları ancak başka bir bilimsel çalışma ile çürütülebilir.Oysa ki rektör Karaca, kendisine yönelik baskılara boyun eğerek kendi ekibinin çalışmalarında bu yolu tercih etmeyerek, ekibinin işine son verdi. Bununla da yetinmeyen Karaca, bilimsel bir çalışmayı bir satırlık kararla yok sayan bir açıklama yaparak benzersiz bir skandala imza attı.” Dikilen fidanlar bayram tatilinde söküldü Geçtiğimiz günlerde “Melih Gökçek ODTÜ’den geçecek yol sevdasından vazgeçmeli” talebiyle bir araya gelen öğrenciler ODTÜ’ye destek vermek amacıyla İTÜ’nün Maslak yerleşkesinde fidan dikmişlerdi. Ancak rektörlüğün kararıyla bu fidanlar bayram tatilinde geri söküldü. Bunun sonrasında herhangi bir açıklamada bulunmayan rektör Karacan ayrıca ODTÜ’deki olaylar sırasında, İTÜ adına ODTÜ öğrencilerinin yaptığı eylemleri kınadı. Bu olayların anti-demokratik olduğunu söyleyen İTÜ formundan Selçuk Yılmaz “Rektör İTÜ adına konuşmamalı.Bu İTÜ’nün değil rektörün görüşü. Yaptığı kınamayı kendi adına veya rektörlük adına yapmalı. Bu okulda sadece kendisi yok. Karacan artık hükümet yandaşı yönetiminden vazgeçmeli ve istifasını vermelidir.” dedi. Kantin ihalelerini AKP milletvekiline verdi Kar amacı gütmeyen ucuz ve kaliteli yemek veren kantinlerin AKP eski milletvekiline ihale yolu ile verildiğini söyleyen öğrenci kolektifi üyesi Utku Oğul Habervesaire’ye şu açıklamaları yaptı: “Önceki rektörlük zamanında verdiğimiz mücadeleyle kar amacı gütmeyen kantin uygulamasını getirdik. Ancak rektör Karacan okulumuzun rektörlüğüne gelir gelmez bunu iptal etti ve ihaleyi eski AKP Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu’na verdi. Kantinler bu ihale sonrasında Main Gıda adı altında hizmet vermeye başladı. Sorunlar gittikçe çoğalıyor. Daha da çoğalmaması için yandaş rektör Karacan gidene kadar eylemlerimiz devam edecek .”

5 Haziran 2011 Pazar

ÖZELLEŞTİRMELER


         Geçenlerde yazdığım özelleştirmelerle ilgili yazının üzerine dikkatimi çeken bir videoyu paylaşmak istiyorum. Bu videoyu da facebookta buldum. Videoyu izlerken CHP Milletveikili Sn. Muharrem İnce'nin konuşmasında özelleştirmelerden bahsetmesi üzerine videoyu sizlere sunmak istedim. Ben o kadar fazla özelleştirme yapılıp yapılmadığından emin olmadığımı belirtmiştim. Ancak Muharrem İnce Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'ndan tek tek çıkarttığını belirttiği için emin olabiliyoruz.

3 Haziran 2011 Cuma

ÖZELLEŞTİRMELER!!

Bugün facebookta bir yazı okudum. Yapılan özelleştirmelerle ilgili bir yazı bu. Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyorum ama eğer doğruysa ülke elden gitmiş haberimiz yok. Yazıdaki birkaç özelleştirmeden haberim vardı ama bu kadar fazla olduğunu bilmiyordum. Ayrıca yazıdaki özelleştirmelerin haricinde benim bildiğim 6-7 tane daha  var. Okuyunca bu kadar fazla olmasına çok şaşırdım ve o yazıyı burada paylaşmak istedim. Okuduğum bir başka yazıya göre ise toplam 39 milyar 600 milyon 586 bin dolarlık özelleştirme yapılmış.Yazması bile zor geliyor insana.
İşte o facebookta gördüğüm yazı.

Başbakan medya aracılığıyla açıklama yapmış;

"Krizden kurtulmak için yerli malı kullanın!"
* * *
Ben de dedim ki amenna, başbakanımız doğru söylemiş...

Başbakanı cepten arayıp tebrik edeyim dedim...
Meğerse Turkcell'in bir kısmına el koyup, Finliler'e Ruslar'a satmışlar...

Telsim'den arayayım dedim...
El koyup İngilizler'e satmışlar...

AVEA'dan arayayım dedim...
Lübnanlı'ya satmışlar...

Ev telefonundan arayayım dedim...
Araplar'a satmışlar...

E bari internetten e-posta yollayayım, maksat yerli malı kullanmak
olsun... O da Araplar'a gitmiş...

Ne diyelim...

Arab...
Sen bizi kurtar Ya Rab...
* * *
Bari dedim bineyim otomobile, başbakanın yanına gidip öyle tebrik edeyim...

Uzun yola çıkma dan önce araç muayenesi yaptırayım dedim... Araç muayene
işlerini Alman'a vermişler...

Sigortasını yaptırayım dedim...
Başak Sigorta'yı Fransa'ya vermişler...

Benzin alayım desem...
Zaten direk Irak'a dolaylı olarak ABD'ye gidecek param...

Ondan da vazgeçtim...
* * *
Madem dedim, başbakanı yerli malı kullanma sevdasından dolayı tebrik
edemedik.. E bari gidip bir bankadan kredi çekeyim de yüzde yüz Türk
sermayeli bir iş kurayım...

Maksat, başbakanın gözüne girmek...

TEB'e gittim, Fransızlar kapmış...
Deniz Bank'a gittim Danimarkalılar almış...
Oyak Bank'a gittim, Hollandalı oturuyor patron koltuğunda...
Finans Bank'ı da vermişiz Yunan'a...

Hani, Türk Bankası olduğu için Ziraat Bankası'nın Atina'da şube açmasına
izin vermeyen Yunanistan.. .

Ama Allah'ı var sayın başbakanımızın, Garanti Bankası'nın hepsini değil
sadece yarısını vermişiz Amerikalılar' a...
Valla tebrikler...
* * *
Dedim ki kendi kendime, bu da olmadı, en iyisi mi açayım bir radyoyu da
kafamı dinleyeyim.. .

Açtım... Süper FM...
Kanadalı'ya satmışlar...
* * *
Valla nasıl olur bu iş dedim kendi kendime...

Ne var ne yok elin ecnebisi kapmış...

Cep delik tava delik... Nokta nokta nokta üstelik...
* * *
Hemen bir 70'lik rakı açtım büyüğünden... Hani Türk içkisi ya. O bakımdan.
Efkar dağıtmak için...

Onu da Amerikalılar' a satmışlar meğerse...
* * *
Bir tek kömür madenlerini satmamışlar...
Seçim zamanlarında işe yarıyor çünkü...

Demokraside devrim yaptık ya hani...

Kömür demokrasi düzenine geçirdik ülkemizi...

O bakımdan...
* * *
Hadi bakalım...

Durmak yok yola devam

2 Haziran 2011 Perşembe

Son 10 gün

Günler geçiyor. Mitingler, açık oturumlar, siyaset içerikli bir sürü program ve haberler... Son 1 aydır içimiz dışımız siyaset oldu. Sürekli gündemde siyaset var. Genel başkanlar çıkıyor, vaadlerini halka sunuyor ve yapılanlar, yapılacaklar bir bir anlatılıyor. Anlatılıyor da bu anlatılanların hepsi yapılacak mı gerçekten? Tabii ki hayır bunların çoğu yalan. Siyasetin temel kuralı değil mi zaten yalan söylemek, halkı kandırmak. Bu böyle gelmiş ve böyle de gidecektir. Ama biz sorgulayarak, iyice gözlemleyerek kimin daha samimi, kimin daha net olduğunu anlayabiliriz diye düşünüyorum. Her ne kadar hepsi aynı olsa da inceleyip kendimize yakın olanı bulabilirz. Bir de böyle düşünenler var. Geçenlerde arkadaşlarımdan birisine, "Seçmen kağıdın gelmiş mi, nerede oy kullanacaksın?" diyorum. "Bilmiyorum ki! zaten kullanmayı düşünmüyorum. Kime vereceğim ki, hepsi aynı değil mi?." diyor. Bence yanlış düşünüyor. Ülkede olup bitenleri gözle biraz. Kim senin düşüncelerine uygun kim senin haklarını savunuyorsa ona ver. Neden oy verme gibi bir temel vatandaşlık hakkını kullanmayasın ki? Benim buradan tavsiyem, herkes sandık başına gitsin ve oyunu kullansın. Ama lütfen biraz sorgulayarak bakın işe. Bugüne kadar sorgulamamışsanız da şu son 10 gün içerisinde sorgulayarak kullanın oyunuzu. Siz de babanızın oy verdiği partiye oy verenlerden olmayın, özgürce kendi düşüncenize uygun olan partiye verin.